Bu hayatta en çok neyi merak ediyorsun? Neyi öğrenmek, neyi bilmek, neyi görmek, duymak istiyorsun? Hangi konuda durmadan araştırabilir, düşünebilir, öğrenmeyi arzulayabilirsin? Ne yapmak sana enerji veriyor? Yaptıkça yapasın gelen, yaptıkça enerjinin arttığını hissettiğin o şey ne? Sana en çok ne ilham veriyor?
Olmalılar, yapılmalılar, gereklilikler, lazımlar olmasa bütün gün ne yapardın? Gününü ne ile doldururdun?
Elbette bu soruların cevapları çok kolay değil. Zihin bir şekilde her şeye cevap verme dürtüsüyle cevap verecek olsa da, içinin, kalbinin söylediğini duymak bir zihin terbiyesi gerektiriyor. Zihninin içinde doğrular, yanlışlar, iyiler, kötüler, yapılmalılar, yapılmamalılar varken o sesi duymak kolay değil. Verdiğin cevaplar hakikatini mi yansıtıyor yoksa bir illüzyonu mu? Yaptığında çok iyi, harika olacağını düşündüğün bir şey mi? Yoksa herkese, her şeye rağmen vazgeçmeden, yılmadan, durdurulamayacak şekilde yapacağın bir şey mi?
İyisi mi sen cevap vermeden biraz düşün. Acele etme. Önce zihninin dinginleşmesine, berraklaşmasına izin ver. Şöyle kapa bir gözlerini, dikkatini nefesine getir, birkaç derin nefes alıp ver, sonra dur sadece izle nefesini, izle gelen giden düşünceleri, sadece gözlemle, sadece tanık ol kendine dışarıdan… Bir süre kal böyle.
Bunu kendinle vakit geçirmek için bir fırsat olarak gör. Her gün düzenli olarak yap. Hatta her sabah güne bu pratikle başla. Sonra al kağıdı kalemi eline ve yazmaya başla aklına gelenleri, düşüncelerini, duygularını. Yakın bir arkadaşına anlatır gibi anlat güvenle, dök içini. Önce düzenle kafanın içini sonra kalbinden gelen cevapları duyacaksın hazır olduğun zaman hazır olduğun kadarıyla…
Gelelim benim cevaplarıma. Benim şahsen en merak ettiğim şey insanların davranışları ve davranışları arkasında yatan düşünceler, alışkanlıklar, inançlar…
Hep çok meraklıydım o ne demiş bu ne demiş peki o ne olmuş…
Dizilerde filmlerde hep en dikkatli izlediğim sahneler insanlar arasındaki diyaloglar olmuştur. Kaçırdığımda geri sararım, bazen tekrar duymak için geri sararım.
Bir şehre gittiğimde en sevdiğim şeydir sokaklarında yürümek, oturup insanları izlemek, nasıl bir yaşam, nasıl alışkanlıklar var onları gözlemlemek ve farklı hayatlar tanımak. Oradan oraya koşturmaki yapılması gereken şeyleri yapmak, görülecek yerlere tik atmaktansa uzunca sokaklarında vakit geçirmek isterim.
Biri bir şey anlattığında detayları sorarım, onu sordun mu, buna ne diyor peki, sen ne düşündün peki, sence ne olmuş olabilir…
Önceden tabiki bu halimi ailem ve toplum “ay ne meraklı şeysin” olarak yorumlardı, “çok merak iyi değil” denirdi, “sana ne kim ne demiş ne yapmış” diye ayıplanırdı, “bunlara kafa yoracağına başka şeylere kafa yor” diye akıl verilirdi… Meraklı olmak ayıp bir şey gibiydi… Hal böyle olunca bende zamanla öyle olduğuna inandım tabi. Ama merakımdan vazgeçemedim o içten gelen bir şeydi. Sadece bunu yansıtmamaya, göstermemeye, paylaşmamaya çalıştım. Bence çok başarılı olamadım. :) Dışarıdan kabak gibi gözüküyordum sadece kendimi kandırıyordum ve tabii içten içe de suçlu hissediyordum. Suçlu hissetmemin sebebi “ayıp” bir şeyi yapmaya devam ediyor olmamdı. Halbuki en büyük ayıbı kendime yapıyordum farkında değildim. Ben insanları yargılamak, ayıplamak, dedikodularını yapmak, onlarla kendimi meşgul etmek gibi sebeplerle değil sadece genel olarak İNSANI, insanlar arasındaki farklılığı, çeşitliği anlamak, görmek, algılamak, arkasındaki kaynağı, belki gizemi, keşfetmek arzusuyla yapardım bunu…
Neyse ki şimdi yine yeniden hatırladım, her günü bu merakla yaşıyor tam olarak bu merakımı besleyen, zenginleştiren bir iş yapıyorum ve fark ediyorum ki yaşadığım deneyimlerin hepsi buna daha güçlü daha derin bir yerden sahip çıkabilmem içinmiş. Çok şükür.
Sende hatırlayabilir misin en çok neyi merak ettiğini? Nefesin hatırlatabilir sana. Nefesinle kurduğun bağ kendinle kurduğun bağı güçlendirebilir, derinleştirebilir hatırla!
Sevgiyle,
Gamze
Comentarios