Doğduğumuz günden beri ilk itilimimiz, içgüdüsel olarak aradığımız şey “güvende olmak”, fiziksel olarak, duygusal olarak, zihinsel olarak, ruhsal olarak güvende hissetmek.
Adım atamamak, duyguları kabul edip ifade edememek, sağlam ilişkiler kuramamak ya da kurduklarımızda köklenip tatmin olamamak, hayallerimizi gerçekleştirememek, özümüzü ifade edememek, gerçek olamamak…
Hepsinin arkasında temelde güvende hissedemeyişimiz olabilir. Ya olmazsa ya beğenilmezsem, ya sevilmezsem, ya onay görmezsem, ya takdir edilmezsem, ya yetersiz olursam vs.
Hatırlamamız gereken ise; güven dışarıda arayıp bulmamız gereken, şu olursa güvendeyim, bu gelirse güvende olurum diyebileceğimiz bir şey değil. Güven; bizim varlığımızda, özümüzde! Özgüven yani özüne güven boşuna denmemiş. Önce özümüze, yaradılışımıza güvendiğimizde yaşamda, yaşamın içerisindeki deneyimlerde de güvende hissedebiliriz.
Geçmişten getirdiğimiz hikayelerimiz olabilir, güvenimizi kıracak, incitecek şeyler yaşamış olabiliriz ama bu yaşadıklarımızdan dolayı ya önümüzdeki mucizeleri kaçırıyorsak? Bir bebeği düşünün, onun zihnindeki berraklığı… Kalıpları, inançları yok onun sadece keşfediyor, düşüyor, kalkıyor, oynamaya devam ediyor. Bunu nefesimiz aracılığıyla tekrar hatırlayabilir ve yaşamı güvenle eğlenceli keşif dolu bir oyun alanına çevirebiliriz.
Burada ihtiyacımız olan karın nefesimizi güçlendirmektir. Bir ağaç düşünün kökleri ne kadar derin bir şekilde toprağa bağlanmışsa gövdesi o kadar sağlam olur ve verdiği ürün de devamlı ve bereketli. Bizim de karın nefesimiz ne kadar derin ve güçlü olursa yaşamla, doğayla, dünyayla bağlantımız o kadar güçlü olur ve büyürken genişlerken güvende hissederiz. Eğilip, bükülür müyüm diye korkmadan kendimizi yaşama özgürce sunabiliriz. Dolayısıyla bize güveni getirecek olan şey ne banka hesabımızdaki bakiye ne bir iş ne de bir eştir. Güven, bizim evrenle, dünyayla, yaşamla uyumlanmamız ile gelişen ve şekillenen hali hazırda varoluşumuzda olan bir duygudur.
Güvenle ve sevgiyle kalın,
Comments